Sonbaharın son günlerinde, ormanın kenarındaki büyük bir meşe ağacında küçük bir yaprak asılı kalmış. Adı Mira’ymış. Dallarındaki arkadaşları çoktan yere düşmüş, rüzgarla dans etmeye gitmişler. Ama Mira, hala dalına sıkı sıkı tutunuyormuş. “Ben düşersem kaybolurum.” demiş endişeyle. Meşe Ağacı gülümsemiş, “Her düşen yaprak bir yol bulur, sen de bulacaksın.” demiş sakince. Mira dalını daha da sıkı kavramış. O sırada bir rüzgar esmiş, tatlı ama güçlü bir sesle, “Hadi Mira, birlikte gidelim.” demiş. Mira önce korkmuş, ama sonra rüzgarın sıcak sesine güvenmiş.
Rüzgar Mira’yı taşıyıp gökyüzüne kaldırmış. Uçarken aşağıda orman parlıyormuş; sincaplar kış için fındık topluyor, kuşlar yuvalarını düzenliyormuş. Mira hayran kalmış. Derken bir ağlama sesi duymuş. Küçük bir kirpi, evini bulamıyormuş. “Yolumu kaybettim!” diye hıçkırmış. Mira hemen alçalmış. “Ben de yolumu bilmiyorum ama birlikte bulabiliriz.” demiş. Rüzgar ikisini nazikçe iterek yumuşak bir patikaya bırakmış. Mira kirpinin önünde savrulmuş, “Ben giderim, sen de arkamdan gel!” demiş neşeyle. Küçük kirpi, yaprağın yön verdiği yolu takip etmiş. Beraber ormanın derinliklerinde ilerlemişler.
Uzun bir yürüyüşten sonra, güneşin son ışıklarıyla parlayan bir çalıya ulaşmışlar. Kirpi sevinçle bağırmış, “İşte evim!” diye. Ailesi dışarı fırlamış, küçük kirpiye sarılmış. Mira’nın kalbi ısınmış. “Artık ben de bir işe yaramışım.” demiş gülümseyerek. Rüzgar hafifçe esmiş, Mira’yı bir kez daha havalandırmış. “Görüyor musun?” demiş Rüzgar, “Yardım eden hiç kaybolmaz.” Mira gökyüzünde savrulurken ormanın üstüne düşen son yaprak olmuş. O anda rüzgar fısıldamış: “Her yardım, bir ışık gibi yol gösterirmiş.”
