Bir zamanlar küçük bir köyde, yaşlı bir oduncunun üç oğlu yaşarmış. En büyükleri çalışkan ama kibirli, ortancası laf dinlemez, en küçüğü ise sessiz, saf ve iyi kalpliymiş. Herkes ona “aptal oğlan” dermiş ama o bunu hiç umursamazmış. Günün birinde babaları, ormandan odun kesmeye gitmelerini istemiş. İlk gün büyük oğlan gitmiş, annesi ona koca bir kekle bir şişe şarap hazırlamış. Ormanda yaşlı bir adamla karşılaşmış; adam ondan bir parça kek istemiş ama oğlan “kendi payımı mı paylaşacağım seninle?” deyip terslemiş. Sonra ağacını keserken baltası kaymış, elini incitmiş ve eve eli boş dönmüş.
Ertesi gün ortanca oğlan gitmiş, o da aynı yaşlı adamla karşılaşmış. O da bencillik edip yiyeceğini paylaşmamış. Aynı akıbet onu da bulmuş; baltası ağaca saplanıp kalmış, elleri su toplamış. En sonunda sıra küçük oğlana gelmiş. Annesi ona sadece kuru bir ekmek parçası ve biraz su vermiş. O da aldırmadan yola koyulmuş. Ormanda yaşlı adam tekrar karşısına çıkmış. Bu defa oğlan gülümseyip “Buyur amca, az ama gönülden” diyerek ekmeğini ve suyunu paylaşmış. Adam teşekkür etmiş, ardından ona “Şu ağacı kes, içinde seni şaşırtacak bir şey var” demiş.
Oğlan ağacı kesince içinden pırıl pırıl parlayan altın tüyleri olan bir kaz çıkmış. Hayretle bakarken adam ortadan kaybolmuş. Oğlan kazı alıp köye dönmüş, bir hanın odasında geceyi geçirmeye karar vermiş. Han sahibinin üç kızı da kazın tüylerinin altın olduğunu fark edip gizlice bir tüy koparmak istemiş. Ama ne zaman biri kazın tüyüne dokunsa eli kazın üstüne yapışıyormuş. Üçü de sabah olana kadar o kazdan ayrılamamış.
Sabah olduğunda oğlan kazı kucağına alıp yola koyulmuş. Kızlar da arkasından yürüyormuş çünkü kurtulamıyorlarmış. Köyden geçenler şaşkınlıkla bakmış; kimi gülmüş, kimi ne oluyor demiş. Birisi kızlara yardım etmeye kalkınca o da zincire eklenmiş. Böyle böyle küçük bir kervan gibi bir grup köyden kasabaya yürümüş. Tesadüf bu ya, kasabanın kralının bir kızı varmış, yıllardır hiç gülmezmiş. Kral “Kim kızımı güldürürse onu evlendiririm” demiş.
Oğlan ve peşindeki tuhaf kervanı gören prenses kahkahalara boğulmuş. Kral sözünü tutmuş, oğlanla kızını evlendirmiş. Düğün gününde yaşlı adam tekrar görünmüş, oğlana “İyiliğin karşılığını aldın” demiş. O günden sonra köyde kimse ona “aptal oğlan” dememiş. Artık herkes onun gönül zenginliğini konuşur olmuş.
