Denizin derinliklerinde, mercanların yumuşak renklerle salındığı sessiz bir koy varmış. Bu koyda, incecik yüzgeçleri olan küçük bir denizatı yaşarmış. Adı Lera’ymış. Lera nazikmiş, dikkatliymiş, çok konuşmazmış. Dalgalar yükseldiğinde mercanların arasına saklanırmış. Büyük balıklar hızla geçerken geri dururmuş. İçinde kocaman bir cesaret varmış ama bu cesaret sessizmiş. Deniz her sabah farklı renklere bürünürmüş. Işıklar suyun içinden süzülürken Lera yosunların arasında süzülürmüş.
Bir gün koyun yakınındaki mercanlardan biri solmaya başlamış. Renkleri yavaş yavaş kaybolmuş. Küçük canlılar oradan uzaklaşmış. Lera bunu fark etmiş. Mercan yalnız kalmış. Deniz sessizleşmiş. Lera mercanın yanına yaklaşmış. Küçük bedenine rağmen orada kalmış. Uzaklaşmamış. Günler geçtikçe akıntı güçlenmiş. Kumlar mercanın üzerine birikmiş. Deniz canlıları uzaktan bakmış. Kimse yaklaşmamış. Lera her gün mercanın etrafında dolaşmış. Kumları yüzgeciyle yavaşça itmiş. Yorulmuş ama vazgeçmemiş. Akıntı geldiğinde savrulmuş ama geri dönmüş. Deniz Lera’yı izliyormuş gibiymiş. Küçük bir denizatının bu kadar kararlı olması suyun içinde hafif bir titreşim yaratmış. Zamanla yengeçler yaklaşmış. Küçük balıklar merakla bakmış. Lera mercanı yalnız bırakmamış. Cesaretini bağırarak değil, sabırla göstermiş. Mercanın rengi çok yavaş geri dönmeye başlamış. Solgunluk yerini sıcak tonlara bırakmış. Deniz daha aydınlık görünmüş. Bir sabah mercan eskisinden de parlakmış. Etrafı yeniden yaşamla dolmuş. Küçük balıklar geri dönmüş. Yosunlar nazikçe sallanmış. Deniz sanki gülümsemiş. Lera mercanın yanında durmuş. İçinde sessiz bir mutluluk varmış. Kimse onu alkışlamamış. Kimse yüksek sesle konuşmamış. Ama deniz her şeyi görmüş.
Lera cesaretin her zaman büyük hareketler olmadığını anlamış. Bazen yerinde durmak, vazgeçmemek ve nazik kalmak yeterliymiş. O günden sonra koyda bir denizatından bahsedilmiş. Sessiz ama güçlüymüş. Deniz her akşam sakinleştiğinde Lera mercanın yanında süzülürmüş. Kalbi huzurla doluymuş. Deniz de onu güvenle taşımış.
