Gökyüzünde, bembeyaz pamuk gibi bir bulut yaşarmış. Adı Minik Bulut’muş. Her sabah Güneş ona gülümser, “Günaydın Minik Bulut!” dermiş. Minik Bulut da kıkır kıkır gülermiş. Bazen rüzgar onu biraz oraya, biraz buraya savururmuş. O da oyun oynar gibi döner, “Hihi, ne eğlenceli!” diye gülermiş. Aşağıda çiçekler, kuşlar, kelebekler ona el sallarmış. Minik Bulut herkese selam verirmiş. Çünkü o, gülümsemeyi çok severmiş.
Bir sabah gökyüzü kapkara olmuş. Güneş saklanmış, rüzgar üşümüş. Minik Bulut üzülmüş. “Kimse bana bakmıyor bugün,” demiş. O sırada aşağıdan bir ses duymuş: “Minik Bulut, yağmurunu gönder!” Ses, toprağın içinden gelen Minik Filiz’miş. Minik Bulut şaşırmış. “Yağmurum mu?” diye sormuş. “Evet,” demiş Filiz, “Yağmurunla büyüyebilirim!” Minik Bulut hemen kıkırdamış. Küçücük damlalar bırakmış yeryüzüne. Damlalar toprağı öpmüş, çiçekler sevinçle dans etmiş.
Yağmur bitince Güneş geri dönmüş. Gökyüzünde bir gökkuşağı belirmiş. Minik Bulut ışıl ışıl parlamış. Aşağıdan Minik Filiz “Teşekkür ederim!” diye seslenmiş. Minik Bulut sevinçle gülümsemiş. O günden sonra anlamış ki, bazen ağlamak da güzellik getirirmiş. Çünkü onun yağmuru, toprağa hayat verirmiş. Güneş yeniden doğmuş, gökyüzü yine gülümsemiş.
