Sabah ışıkları yumuşacık çimenlerin üzerine düşmüş, küçük bir göl sessizce parlamış. Bu gölün kıyısında minik, yuvarlak kabuklu bir kaplumbağa yaşarmış. Adı Lumo’ymuş. Lumo yavaş yürürmüş ama etrafındaki her şeyi dikkatle izlemeyi severmiş. Yaprakların kıpırtısını, suyun minik halkalarını, rüzgârın fısıltısını fark edermiş. Göl onun için büyük bir dünya gibiymiş.
Bir gün gölün kıyısında parlayan tatlı su damlalarını toplamış. Bu damlaları parlak yaprakların içine koymuş. Çünkü sıcak günlerde susuz kalmaktan çekinirmiş. “Bunlar benim” diye düşünmüş içinden. Gün ilerledikçe göl kenarına susamış canlılar gelmiş. Küçük serçeler kanatlarını çırpmış, sincaplar gölgede durmuş, minik bir kirpi yavaşça yaklaşmış. Göl hala durgunmuş ama su azalmış. Lumo olan biteni izlemiş. Kalbi hafifçe kıpırdanmış ama kabuğuna biraz daha sokulmuş. Güneş tepedeyken göl daha da sakinleşmiş. Serçelerin gagaları kurumuş, sincaplar sabırsızlanmış. Lumo’nun sakladığı su damlaları yaprakların içinde parlamış. Lumo önce bakmış, sonra düşünmüş. İçinde sıcak bir his uyanmış. Kabuk ağırmış ama kalbi hafiflemeye başlamış. Yavaşça yaprakları göle taşımış. Su damlaları tekrar göle karışmış. Göl hafifçe gülümsemiş gibi dalgalanmış. Serçeler sevinçle kanat çırpmış, sincaplar kuyruğunu sallamış. Kirpi sessizce yana yaklaşmış. Lumo’nun içi sıcacık olmuş. Paylaştıkça gölün daha da berraklaştığını fark etmiş. Su sadece çoğalmamış, ışığı da artmış. Lumo artık gölün yalnızca kendisine ait olmadığını anlamış. Göl, paylaşıldıkça daha güzel bir yer olmuş.
Akşam olduğunda göl pembe ışıklarla dolmuş. Lumo kıyıya uzanmış. Gün boyunca yaşadıklarını düşünmüş. Kabuk hâlâ sırtındaymış ama kalbi artık çok daha genişmiş. Göl sessizce parlamış, sanki Lumo’ya teşekkür etmiş. Lumo yavaşça gülümsemiş. Paylaşmanın gölü büyüttüğünü, dostluğu çoğalttığını hissetmiş. O geceden sonra Lumo suyu saklamamış. Gölü herkesle paylaşmış. Göl de her sabah daha parlak uyanmış. Lumo huzurla uyumuş. Çünkü kalbinde sıcak bir iyilik ışığı yanıyormuş.
