Yağmurdan sonra parlayan bir bahçede, minik bir salyangoz yaşarmış. Adı Piko’ymuş. Piko’nun kabuğu spiral spiralmiş. Yürüyüşü çok yavaşmış. Bahçedeki karıncalar hızlı hızlı giderken, kelebekler bir anda kaybolurken Piko hep geride kalırmış. Sabahları çiğ damlaları yaprakların üzerinde parıldarken Piko yoluna çıkarmış. Gideceği yer hep aynıymış. Büyük ayçiçeğinin gölgesi. Ama oraya varması çok uzun sürermiş. Bazen Piko dururmuş. Etrafına bakarmış. Yaprakların titreyişini, toprağın kokusunu fark edermiş. Ama içi bazen sıkılırmış. Çünkü herkes çok hızlıymış. Bahçe onun için kocamanmış.
Bir gün bahçede rüzgâr esmiş. Yapraklar savrulmuş. Karıncalar yollarını şaşırmış. Kelebekler saklanmış. Piko ise kabuğuna biraz daha çekilmiş. Beklemiş. Rüzgâr dinince yoluna devam etmiş. Bahçenin bazı yerlerinde küçük çatlaklar oluşmuş. Hızlı gidenler bu çatlakları fark etmemiş. Piko ise yavaş olduğu için her detayı görmüş. Bir karınca çatlağa düşmüş. Piko hemen yanına yaklaşmış. Uzun zaman almış ama sabretmiş. Karınca çatlıktan çıkmış. Bahçe yeniden sakinleşmiş. Piko yoluna devam etmiş. Ayçiçeğine yaklaşmış. Gölgesi serinmiş. Kalbi hafiflemiş.
Akşamüstü güneş yumuşamış. Piko ayçiçeğinin gölgesine sonunda varmış. Yorgunmuş ama huzurluymuş. O an anlamış ki yavaş olmak eksik olmak değilmiş. Yavaş olmak görmekmiş. Hissetmekmiş. Bahçe Piko’ya sessizce teşekkür etmiş gibiymiş. Piko kabuğunun içinde güvenle durmuş. Yolu uzunmuş ama kendisiyle barışıkmış. O günden sonra Piko acele etmemiş. Çünkü kendi yolunun ritmini bulmuş.
