Ay ışığının ormanı gümüş gibi boyadığı bir gecede genç bir kurt yaşarmış. Adı Luan’mış. Luan sessizmiş. Diğer kurtlar ulurken o dinlermiş. Geceyi dinlemeyi severmiş. Yaprakların hışırtısını, baykuşun kanat sesini, uzaktan gelen suyun akışını fark edermiş. Orman onun için sadece bir yer değilmiş. Bir dilmiş. Her ses bir anlam taşırmış. Luan bu dili anlamaya çalışırmış. Sürüsü bazen ilerlerken Luan geride kalırmış. Çünkü durup dinlermiş. Orman karanlık değilmiş. Güvenliymiş.
Bir gece ormanda alışılmadık bir sessizlik olmuş. Ne rüzgâr varmış ne de böcek sesi. Luan bunu fark etmiş. İçinde bir huzursuzluk uyanmış. İleride küçük bir geyik yavrusu yolunu kaybetmiş. Titriyormuş. Luan yaklaşmış ama yavaşça durmuş. Onu korkutmamış. Geceyi dinlemiş. Geyik yavrusunun kalbi hızlı atıyormuş. Luan beklemiş. Sessizlik içinde güven vermiş. Bir süre sonra yavru sakinleşmiş. Ormanın sesi geri gelmiş. Geyik yolunu bulmuş.
Ay yükselmiş. Orman rahatlamış. Luan yalnız kalmış. Anlamış ki güç sadece ses çıkarmak değilmiş. Dinlemek de bir güçmüş. Orman Luan’ı tanımış. O geceden sonra Luan sessizliğiyle anılmış. Geceyi dinleyen kurt olarak. Ay ışığı her gece yolunu aydınlatmış.
