Uçsuz bucaksız gökyüzünde cıvıldayan yüzlerce kuş yaşarmış ama içlerinde en neşelisi Serçe Seli’ymiş. Seli, her sabah şarkı söylemeden uyanmazmış. Dallardan dallara konarak ormanı neşeyle dolaşır, herkesin günü onun melodileriyle başlarmış.
Bir sabah Seli, her zamanki gibi ötmek istemiş ama en sevdiği nota olan “La” sesi çıkmamış!
— “Ne oldu bana?” diye endişelenmiş.
Çıkarabildiği diğer notalar tam yerindeymiş, ama “La” sanki uçmuş gitmiş gibiymiş.
Bu eksik nota yüzünden melodisi bozulunca, Seli’nin içi burkulmuş. Kararını vermiş: Kayıp notayı bulmalıymış.
İlk olarak, ormanın müzik kutusu gibi şakıyan kuşu Kanarya Kani’ye gitmiş.
— “Belki rüzgâr notanı alıp götürmüştür,” demiş Kani. “Rüzgârın şarkısı bazen çok güçlü olur.”
Seli hemen Rüzgâr Tepesi’ne uçmuş. Orada eski bir fısıltı ağacı varmış. Ağaca sormuş:
— “La notamı gördün mü?”
Ağaç yapraklarını sallamış:
— “Melodiler kalpten gelir. Belki sesin değil, kalbin yorulmuştur,” demiş.
Seli bu sözleri düşünerek bir süre sessiz kalmış. Sonra küçük sincap Mino’nun yanına gitmiş. Mino üzgünmüş çünkü yeni öğrendiği şarkıyı bir türlü doğru söyleyemiyormuş.
Seli, kendi notası eksik olsa da Mino’ya yardım etmek istemiş. Yavaş yavaş, sabırla Mino’ya nasıl nefes alması gerektiğini göstermiş. Mino sonunda şarkıyı başarıyla söylemiş. Sevinçle zıplayarak Seli’ye sarılmış:
— “Senin yardımın olmasaydı asla başaramazdım!”
O anda, Seli’nin içinde bir kıpırtı olmuş. Derin bir nefes almış ve…
“Laaaaaaa!”
Kayıp nota geri gelmişti!
Seli anlamış ki, nota hiç kaybolmamış. Sadece paylaşılmayı, sabrı ve sevgiyi bekliyormuş. O günden sonra Seli her sabah daha güzel bir şarkı söylemiş. Ve melodileri yalnızca sesiyle değil, yüreğiyle de tamamlamış.
