Nilüfer yapraklarıyla dolu sakin bir gölette yeşil bir kurbağa yaşarmış. Adı Mimo’ymuş. Mimo çok konuşurmuş. Aklına geleni hemen söylemek istermiş. Başkaları konuşurken beklemezmiş. Göletteki sesleri bastıracak kadar hızlı ses çıkarırmış. Oysa gölet çok şey anlatırmış. Suyun hafif dalgası, rüzgârın yapraklara dokunuşu, böceklerin ritmi… Mimo bunları fark etmezmiş. Çünkü kendi sesi ona daha yakınmış.
Bir gün gölette bir sessizlik olmuş. Kurbağalar bir araya gelmiş. Kimse acele etmemiş. Mimo konuşmak istemiş ama bir şey fark etmiş. Dinlediğinde suyun içinden küçük balıkların hareketini duyabilmiş. Nilüfer yapraklarının birbirine değdiğini fark etmiş. Gölet ona sakin bir şeyler anlatıyormuş. Mimo ilk kez beklemiş. Kendi sesini tutmuş. Dinledikçe gölet büyümüş sanki. İçindeki huzur artmış.
Gün batarken gölet altın rengine bürünmüş. Mimo kendini daha hafif hissetmiş. Dinlemenin başkalarına değer verdiğini anlamış. O günden sonra Mimo önce dinlemiş, sonra konuşmuş. Gölet onunla daha uyumlu olmuş. Sessizlik bile artık öğreticiymiş.
