Bir varmış bir yokmuş … Edi ile Medi adında iki küçük tavşancık kardeşler varmış. Bu tavşanları Ayşegül’e babaannesi doğum gününde hediye etmiş. İsimlerini de Ayşegül koymuş. Her sabah okula gitmeden önce tavşanlarını besliyor, okuldan geldikten sonra onlar ile bahçede oyunlar oynuyormuş. Edi çok iştahlı bir tavşanmış. Her sabah Ayşegül’ü sabırsızlık ile bekliyor ve havucunu neredeyse elinden kapıyor hemen bir köşeye çekilip hapur hupur hatta katır kutır kahvaltısını yapıyormuş. Medi ise daha sakin daha yavaş iştahsız bir şekilde havucunu koklaya koklaya Ayşegül’ün elinden alıyor sonrada ortadan kayboluyormuş.
Günler böyle gelip geçerken Edi büyüyor gelişiyor yerinde duramayan kıpır kıpır bir tavşan oluyormuş. Fakat Medi öylemi? O halsiz neşesiz cılız bir tavşan olarak kalmış. Ayşegül’ün oyun oynama isteğini reddediyor yerinden bile kıpırdamak istemiyormuş. Bu duruma çok üzülen Ayşegül veterinere gitmeye karar vermiş. Medi’yi bir sepetin içine koymuş. Tam evden çıkarken annesi “Kapalı bir kutunun içinde götürmen daha doğru olmaz mı, dışarıdaki seslerden korkup kaçmasın” demiş. Ayşegül “Sanmıyorum çünkü Medi”nin kıpırdayacak hali yok” demiş. Bunu söylerken duygulanmış ve gözleri dolmuş. Tavşanını çok seviyor onu kaybetmek istemiyormuş. Veteriner Medi’yi uzun uzun muayene ettikten sonra “Korkulacak bir şey yok ancak karnı aç, midesi bomboş sanırım uzun zamandır bir şey yememiş bu yüzden halsiz kalmış” demiş. Ayşegül “Ama nasıl olur ben sabah akşam düzenli olarak yemeklerini veriyorum” demiş. Veteriner “Peki yemeğini yiyip yemediğini kontrol ediyor musun, belki de yiyormuş gibi yapıyor ama yemiyordur.” demiş. Ayşegül ertesi sabah yine tavşanlarının havuçlarını almış ve bahçeye çıkmış. Edi zıplaya zıplaya Ayşegül’ün yanına gelmiş ve havucunu kaptığı gibi başlamış hapur hupur, katur kutur havucunu yemeye. Medi’nin yerinden kıpırdamaya hali yokmuş. Ayşegül havucu uzatmış ama Medi hiç oralı olmamış. Ayşegül annesinin yanına gitmiş ve durumu anlatmış. Annesi “Belkide havuç yemek istemiyor istersen başka bir şey ver” demiş. “Ama anne tavşanların en sevdiği şey havuç değil mi?” diye sormuş. Annesi öğle yemeyi için hazırladığı salatayı küçük bir kaba koymuş “Birde bunu dene” demiş. Gerçekten de Ayşegül salatayı Medi’nin önüne koyunca, Medi önce burnuna gelen limon ve yağın kokusunu almış sonra soğan, domates, salatalığın kokusunu. Birden kafasını kaldırmış ve başlamış yemeye ama ne yeme, neredeyse tabağı yiyecekmiş, o kadar yani. Ayşegül ve annesi şaşkınlık ama bir o kadar da mutlu Medi’yi izliyorlarmış. Hatta Edi bile şaşkınlık içindeymiş.
O günden sonra Ayşegül annesinin yapmış olduğu salata ile beslemiş minik tavşanını. Kısa bir süre sonra Medi’de kardeşi Edi’nin boyuna yetişmiş, onun gibi koşup oynamaya başlamış hatta o kadar hareketliymiş ki kardeşi onun enerjisine yetişmekte zorlanıyormuş. Artık her şey yolundaymış, mutlu mesut yaşıyorlarmış. Ancak bir gün çok acayip bir şey olmuş, bahçenin her yerinden havuçlar çıkmış. Medi’nin yemeyip toprağın içine gömdüğü havuçlar büyümüş ve bahçe havuç tarlasına dönmüş. Yani sizin anlayacağınız Medi’nin yemediği havuçlar Ediye havuç olarak geri dönmüş.
Burada da masal bitmiş. Hey havuç severler, umarım bu masalı beğenmişsinizdir, hadi şimdi bir havuç yiyelim.
Uzun Masal okumayı seviyorsanız Uzun Masallar kategorimizi inceleyebilirsiniz.